22.01.2008

İnsan insanın kurdudur

İnsan insanın kurdudur

İnsan insanın kurdudur
Geçen sene haziran ayında tanıttığımız ChaCha artık telefonla da aradığınız konularda yardım etmeye başladı.
İnternette bilgiye ulaşmak için ilk durağımız arama motorları. Ama en kesin sonuçlar için 'bir bilene' sormakta yarar var

Dünyanın en çok tercih edilen arama motoru Google'ın bu noktaya gelmesinde iki büyük etken vardı. İndekslediği milyarlarca sayfa arasında aradığınız şeye en uygun sayfayı belirleyen algoritması ve sade yapısı. Google'ın algoritması Coca Cola'nın içeriği kadar gizli bir formül. Rekabet etme niyetindeki girişimlerden en ilginci geçtiğimiz hafta açıldığı gün tanıttığımız Wikia. Bu arama motoru herkese açık bir formüle sahip ve insanların katkılarını da kabul ediyor. Yani bir konu hakkındaki arama sonuçlarına tavsiyelerinizle katkıda bulunabiliyorsunuz.
Geçen senenin ortasında açıldığında tanıttığımız ChaCha ise insanı temel alıyor. Sitede yaptığınız arama sonuçlarından tatmin olmazsanız bir tuşa basarak o konuda gönüllü hizmet veren uzmanlardan yardım alabiliyorsunuz. Böylece onlar en uygun sonucu size doğrudan veriyor. Doğru sonucu buluncaya kadar bu hizmeti devam da ettirebilirsiniz. Rehberler size verdiği hizmet karşılığı siteden para kazandığı için kalite de asla düşmüyor.
ChaCha geçtiğimiz hafta hizmeti biraz daha geliştirerek telefonu da devreye soktu. ABD'de yaşayanlar özel numarasına kısa mesaj olarak yolladığınız sorulara kısa sürede cevap veriyor. Böylece sokakta ya da herhangi bir yerde internet derdine düşmeden en garantili ve kesin cevabı alabileceğiniz bir yapı doğuyor.
Arama motorları insanların bilgiye ulaşmadaki öncelikli tercihleri olmaya devam ettikçe yaratıcı çözümler de sürecek gibi görünüyor.


Radikal

19.01.2008

Microsoft "Surface"

Tanıtım Videosu 1


Tanıtım Videosu 2


Tanıtım Videosu 3


Tanıtım Videosu 4


30 Mayıs’ta Microsoft tüm dünyaya bir basın bülteni geçti. Surface Bilgisayarını kullanarak hayat(restaurantlar, oteller,casinolar , alışveriş, eğlence, iş kısacası herşey...) ayağınıza kadar gelecek ! diye bir başlıkla duyurdu...

Microsoft Surface in en büyük özelliği, şimdiye kadar alışılagelmişin dışına çıkarak; dokunarak, ellerimiz ile objeleri hareket ettirerek kolaylıkla işlem yapmamızı sağlayacaktır. Tüm bunlar surface , yüzeyin ;) üzerinde oluyor. Yani Surface'in üztüne cep telefonunu, pda'ini koyuyor çevresinde bir alan halkası oluşuyor ve drag&drop ile istediğin resim, bilgi, yukleyebileceğin, saklayabileeğin herşeyi sürükleyip bırakıyorsun. İstediğin resim ya videonun size’ını elinle çekip buyutup, küçültebiliyorsun. Elinle mail yazıp gonderebiliyorsun. Artık bu senin mailin değil el yazından tanırım denebilecek :) Bugun ne yapayım? , nasıl bir program yapayım?, nerede? ne var ?, gideceğim yere nasıl ulaşırım ?, zamanı en iyi nasıl kullanırım ? dersen, yine surface in başına geçip Google map gibi haritadan (artık biliyorsunuz street olayına kadar indirgendi) , kendi route nuzu şehirinizdeki size uygun activite lere gore ayarlayabiliyorsun.

Mouse ve klavye devri bitti ! Artık devir ses, kalem ve dokunma devri... Eskiden bunlar vardı diye yad ederiz . Nasıl 80s 90s dekiler şimdi bize komik geliyorsa, kısa bir süre sonra mouse ve klavyede aynı komiklikte mi gelecek ?

Surface ; 76 ekran ve bir sehbayı andırıyor. Üzerine koyduğun bazı cisimleri algılayabilecek. Örneğin bir restaurant da masaya oturacaksın ama masa biraz akıllı bir masa, yani "Surface" , menu yok buradan gorselleri ile yemeklerini tutup çekip sipariş kutusuna atabileceksin, örneğin Coca – Cola bardağını Surface’in üstüne koyduğun zaman ürünün sloganını, mottosunu yazacak “Hayatın tadı. Coca-Cola” gibi... Hatta işi büyütecek olursak, restaurant da bir şarap seçtiniz ve geldiğinde Surface’in üstüne koyduğunda kadehteki barkodu okuyup , şarabın yapıldığı üzüm bağı hakkında bilgi verip, o bölgeden fotoğraflar gosterebilecek. Hatta ben biraz daha da ileriye gidip; ağırlığından (bardağın barcoduna bardağın +3-3 gramajı girilerek) bardağınız boşaldığında garsonunuza özel bir alert gondererek; sıkıcı garson aramaları, göz temasını yakalayabilmek için gereksiz mimikler ve hareketler ve çağrış tarzlarından kurtulmak (koçum, aslanım, bilader vb.. :)) gibi kurtulmak bu aletin kullanıldğı yerlerde çok yararlı olacaktır. Hem müşteri, hem de firma için. Biz Turkler sıcak teması severiz, kopmamız bundan biraz zaman alabilir ama olsun ;)

Surface’in esasında 4 temel özelliği var ;

Turkçeye çevirmeyeceğim çok komik oluyor.

Direct interaction : kullanıcılar artık mouse ve klavye kullanmadan elleri ile dokunarak herşeyi yapabilecekler.

Multi-touch : bilinen dokunmatik ekranlar gibi tek bir komutu değil birçok komutu aynı anda gerçekleştirebilecek

Multi- user : sehpaya benzemesinin en buyuk nedeninden bir tanesi , yatay olmasından dolayı üzerinde birden çok kullanıcı olabilecek.

Object recognition : Surface’in üzerine koyulan nesneleri üzerindeki özelliklere göre tanıyıp , işlem yapma kolaylığı sağlayabilecek.

alıntı: blogbenim

18.01.2008

Dünyanın İlk Bilgisayarı (Tarihçe)

Bilgisayar tarihçesine bir göz atarsak, bilgisayar fikrinin çok eskilere dayanmadığını görürüz. Daha 1830′larda Charles Babbage (1792-1871) fark makinesini ve ardından analitik makineyi yapmasıyla hesaplama işlerinin elektro mekanik araçlara yaptırılması ve sonuçların elde edilmesi görüşü doğmuştu. Charles Babbage yaptığı bu makineler ile başarılı sonuçlar elde edememesine rağmen, bilgisayarların temelinin onun tarafından atıldığı kabul edilmektedir.

1850 yılında George Boole kendi adıyla anılan ve sadece 1 ve 0 rakamlarının kullanıldığı Boole Cebiri sistemini bularak, bilgisayarların gelişimi üzerinde önemli rol oynamıştır.

1890′da Herman Hollerith tarafından, delikli kartlarla bilgilerin yüklenebildiği ve bu bilgiler üzerinde toplama işlemlerinin yapılabildiği bir elektro mekanik araç geliştirdi. Bu hesaplayıcı ABD'nin 1890 nüfus sayımında başarılı biçimde kullanıldı.

İlk analog bilgisayar 1931 yılında Vannevar Bush tarafından gerçekleştirildi. Buna karşılık, ilk sayısal bilgisayarı George Stibiz 1939′da New York'taki Bell Laboratuvarında üretti. Stibiz ikili sistemi bu makinaya uygulayarak komplex sayılarla aritmetik işlemler yapılmasını sağladı.

Bilgisayarlar konusunda en önemli ve hızlı gelişmelerin 2. Dünya Savaşından sonra başladığı görülüyor. Haward Aitken IBM ile işbirliği yapmak suretiyle 1944′de MARK I'i tamamladı. Bu bilgisayar küçük kapasiteli olmasına rağmen o günün koşullarında büyük bir başarı olarak kabul edildi. MARK I'e bilgiler delikli kartlarla veriliyor ve sonuçlar yine delikli kartlarla alınıyordu.

Bir grup bilim adamı tarafından 1945′de ENIAC isimli bir bilgisayar yapıldı. ENIAC askeri amaçlar için geliştirildi. Radyo lambaları kullanılıyordu ve MARK I'e göre oranla oldukça hızlıydı. Bu bilgisayar ile elektronik bilgisayara geçiş başlamış ve mekanik donanım yerini elektronik devrelere bırakmıştır.

Ticari amaçlarla kullanılabilen ve seri halde üretimi yapılan ilk bilgisayar UNIVAC I oldu. Bu bilgisayarın giriş-çıkış birimleri manyetik bant idi ve bir yazıcıya sahipti. Aynı yıllarda IBM 701 bilgisayarı piyasaya çıktı. Bu bilgisayarın vakum tüplü ve basit biçimde programlanabilen bir yapısı bulunuyordu. IBM firması 1958′den itibaren bilgisayarda vakum tüpleri yerine diot ve transistorları kullanmaya başladı. Buna bağlı olarak daha küçük, hafif ve daha az ısınan bilgisayarlar pazarlandı. Ayrıca bilgi depolama ortamları olarak disk ve tamburlar kullanılmaya başlandı.

1964 yılından itibaren transistorların yerini bütünleşik devrelerin alması bilgisayar alanındaki gelişmelere ivme kazandırmış; daha hızlı, güvenilir ve maliyeti daha ucuz bilgisayarlar üretilmeye başlanmıştır. 1970 yılından itibaren geniş çapta bütünleşik devrelerin kullanılmaya başlanmasının bilgisayar devrimine yeni boyutlar kattığı görülmüştür. Özellikle 1993 yılından itibaren geniş bellekli ve hızlı bilgisayarlar yanı sıra güçlü programlama dilleri ve işletim sistemlerinin ortaya çıktığı dikkatleri çekmektedir. Artık eski bilgisayarlarda kullanılan çekirdek bellek yerine daha ucuz manyetik iç bellekler kullanılmakta ve bilgisayar maliyetleri gün geçtikçe düşmektedir.

İLK BİLGİSAYARLAR

Bilgisayardan, PC, Kişisel Bilgisayar, IBM-uyumlu bilgisayar diye söz edildiğini, kimi zaman 386,486, Pentium adlarıyla adlandırıldığını duymuş olmalısınız. Biraz daha ileri giderek, ISA, EISA, PCI bilgisayarlardan da söz edildiğine rastlamışsınızdır. Biraz daha teknik konulara meraklı olanlar, AT, XT, Ps/2 gibi terimlere de aşina olmalılar.

1980′lerden bu yana kişisel bilgisayarları ya ana kartının genel mimarisi, ya da ana işlemcinin modeline göre türlere ayırmak gelenek oldu. Şimdi PC dünyasına biraz daha yakından bakabiliriz:

IBM-PC

Bilgisayar çılgınlığını başlatan bu cihaz, 1981 yılında piyasaya sürüldüğünde, hangi tür mağazalarda satılabileceği bile belli değildi. İki adet 5.25 inçlik floppy disket sürücüsü olan IBM PC'nin sabit diski yoktu. Ana işlemcisi Intel 8086 idi; beş adet kart yuvası vardı. Bir süre sonra IBM bu modele sabit disk koydu; ama RAM çipi denilen bilgisayarın hafızasını oluşturan çipi alakartla birleşik olduğu için arttırılması mümkün değildi. Elinizde böyle bir antika bilgisayar varsa, yenilemek güncelleştirmekten vazgeçin; olduğu gibi saklayın. Bir süre sonra antikacılara ya da bilgisayar-teknoloji müzelerine satabilirsiniz.

IBM XT

IBM firmasının 10 megabyte sabit disk koyduğu ilk kişisel bilgisayarı olan XT'nin CPU'su da ilk PC'ye göre daha hızlı Intel 8088′di. Kart yuvası sayısı 8′e çıkartılmıştı. 8-bit tabir edilen standartta kart kabul eden bu bilgisayarın da bugün layık olduğu tek yer müze!

IBM AT

1985′te piyasaya sürülen ve bugünkü şekliyle PC'nin gerçek büyükannesi olan AT, Intel 80286 CPU üzerine inşa edilmişti. Orijinal PC'ye göre beş kere daha hızlıydı ve 16-bit standardında kart kabul ediyordu. IBM firması, bu bilgisayarla, ISA denen ana kart mimarisini bütün endüstrinin yararlanabileceği şekilde kullanıma açtı. ISA bütün bilgisayar endüstrisi için standart mimari anlamına geliyordu; nitekim öyle de oldu. Bir anda yüzlerce şirket, AT ile uyumlu cihazlar imal etmeye başladı. Modemlerin, tarayıcı ve diğer harici cihazların bilgisayara bağlanmasında kullanılan ara-birim kartlarının bir anda mağazaları doldurması, bu standardın gerçekten bütün endüstri tarafından kabul edilmesiyle mümkün oldu. Ancak AT bilgisayarların ana kart hızı bugünkülere oranla son derece düşük olduğu için böyle bir bilgisayarın yeni kartlarla güncelleştirilmesi, yeni kartlara verilecek paranın çöpe atılması olur. IBM-AT bilgisayarın ana kart büyüklüğü, günümüzdeki modern kartlarla aynı olduğuna göre, kasasının boş kutu olarak değerlendirilip, içindeki herşeyi değiştirmek mümkündür. Ancak orijinal AT'nin güç birimine ayırdığı yer çok küçük olduğu için, yenilemek için göstereceğiniz zahmet, boş kutu masrafından sağlayacağınız tasarrufa değmeyecektir.

PCjr ve PS/2

ISA standardının kabulü ile IBM dışındaki firmaların IBM-uyumlu denilen bilgisayar imalatı da hızlandı. IBM'in ilk AT bilgisayarları oldukça pahalı idi. Diğer firmaların IBM-uyumlu bilgisayarları ise çok daha ucuzdu. IBM, 1986 ve 1987 yıllarında çıkarttığı PCjr modeli ile diğer firmalara kaptırmaya başladığı ev-bilgisayarı pazarını geri almaya çalıştı. PS/2 ise, IBM başka firmalar tarafından benzerinin yapılmasına izin vermediği bir mimari ile yapılıyordu. IBM bu mimariye MCA (Micro Channel mimarisi) adını veriyordu. ISA'dan farklı, günümüzdeki Tak-Çalıştır türü kartlar gibi, MCA bilgisayarları için yapılacak kartların ayarlarının kullanıcı tarafından değil, bilgisayar tarafından otomatik yapılacak olmasıydı. Ne var ki, bu strateji tutmadı. PCjr, çok az yetenekli oluşu; PS/2 ise herhangi bir mağazadan satın alınabilecek ISA kartları kabul etmediği ve MCA kartları diğerlerine oranla üç-dört kat daha pahalı olduğu için PS/2 bilgisayarları birkaç kişi ve firmanın antikaları arasında yer aldı. IBM, daha sonra fazla duyurmadan, PS/2 bilgisayarların ISA modellerini de çıkarttı. Eğer böyle bir bilgisayara sahipseniz, anakart yeri yeni anakartları alacağı ve güç birimine ayrılan köşe oldukça geniş olduğu için her şeyi yenilemek şartıyla, boş kutusu olarak kullanabilirsiniz. Ancak dökme-metal şasesi yüzünden yerinden kaldırması zor olan PS/2, kullanıcıya hayatı bayağı zorlaştırabilir.

386, 486 ve PENTIUM

Ve geldik günümüzün modern bilgisayarlarına. 1987′den itibaren Intel firması her iki yılda bir ana-işlem çipini daha hızlı ve daha çok işlem yapabilen modellerle geliştirmeye başladı. 486′yı 586 izledi. Bu sırada diğer firmalarda CPU üretmeye ve kendi çiplerine Intel-benzeri isimler vermeye başlamışlardı. Intel firması, rakamdan oluşan marka ve mamul adlarının telif hakkını korumanın güç, hatta imkansız olduğunu acı şekilde öğrenince, 586 çipine "beş kelimesinin Latincesinden (Penta) türetme Pentium adını verdi. (Pentium adı o kadar tuttu ki, Intel 686 ve 786 olması gereken çiplerine Pentium II ve Pentium III adını verdi.)İntel Ailesinin Gelişimi

Intel firmasının 386 çipi ile geliştirdiği bilgi işlem yöntemi, daha sonraki bütün çiplerinde aynen uygulanmıştır.Bir başka deyişle 486 ve Pentium çipleri sadece daha gelişmiş 386′dır. Bugün sadece "386-çipi" diye adlandırılan ISA mimarisinde inşa edilmiş bilgisayarlar, hafıza ve sabit disk alanına göre modern işletim sistemlerinin bir sürümü ile çalışırlar. Bu tür bilgisayarlarda CPU, RAM ve Sabit Disk imkanlarına göre Windows 3.1, Windows 3.11, Windows 95…2000,Windows NT işletim sistemini görebilirsiniz. "Açık sistem" veya GNU gurubu denilen işletim sistemleri (Linux gibi) 386-tipi bilgisayarlarda yeni Windows sürümlerine göre daha rahat çalışır.

Intel 386 veya Intel 486 (ve bunların dengi olan AMD ve Cyrix çipleri) bulunan bilgisayarlar, ISA ve bunun geliştirilmişi olan EISA mimariye sahiptir; yani çarşıdan alacağınız herhangi bir ara-birim kartını takabilirsiniz. Fakat Intel, ISA'nın ve EISA'nın en büyük zorluğu olan, takılan kartın ince ayarlarının kullanıcı tarafından yapılması zorunluluğunu ortadan kaldıran ve adına kısaca PCI dediği yeni bilgisayar mimarisi geliştirdi. PCI mimarisinin en büyük özelliği bu mimariye uygun kartlar katıldığında kartın bilgisayarla uyumlu hale getirilmesi için hiçbir ayarının yapılması zorunluluğu (ve çoğu zaman imkanı) olmamasıdır. Bu tür bir kartı ISA ve EISA bilgisayara takamazsınız, ama PCI mimarisindeki ana kartlarda genellikle birkaç ISA, hatta EISA kart yuvası bulunabilir.

Çeşitli ana kart firmaları, 386 çipinden CPU'yu takılıp çıkartılabilen tarzda yapıyorlar. Ayrıca 386-tipi ile bilgisayarın hafıza çiplerinin de değiştirilmesi ve artırılması mümkün hale geldi. Bu tür bir ana karta sahipseniz, büyük bir ihtimalle bilgisayarınızın CPU, RAM ve benzeri birçok unsurunu yenileyebilirsiniz.
Intel Firması 1968 yılında hafıza tüm devreleri yapmak üzere kuruldu. Üretecekleri bir hesap makinesi için CPU tüm devresi isteyen, hesap makinesi üreten bir firmanın talebi; ve yine üretecekleri bir terminal için yine özel bir tüm devre isteyen, diğer bir firmanın isteklerini karşılamak için, Intel firması 4004 (1971) ve 8008 (1972) CPU'larını yapmıştır.

Mikroişlemciler ve mikrobilgisayarların sınıflandırılmasında en temel bir ölçü, mikroişlemcinin tümdevre-üzerinde işlem yaptığı en uzun verinin bit sayısı, yani kelime uzunluğudur (word length). 4-bit işlemci olan 4004 ve 8-bit işlemci olan 8008′den başlayarak, mikroişlemciler ve mikrobilgisayarlar için, 4-bit, 8-bit, 16-bit, 32-bit, 64-bit gibi veri uzunluk standartları doğmuştur.

Intel, bu ilk müşterilerden başkasının, 4004 ve 8008 tüm devrelerine ilgi göstereceklerini tahmin etmediği için, üretim hattını düşük kapasitede tutmuştu. Fakat tahminlerinin aksine, bu tüm devrelere çok büyük bir ilgi oldu. Bunun sonucu ve aynı zamanda 8008′in 16K'lık hafıza limitini aşmak amacıyla, Intel firması 1974 yılında genel-amaçlı 8080 CPU'sunu üretti. Birden bu tüm devreye büyük bir talep oldu ve kısa bir süre içinde 8080, 8-bit mikroişlemci endüstri standardı oldu. Intel, iki yıl sonra 1976′da, gelişmiş bir 8080 işlemcisi olan 8085′i piyasaya sürdü.

Intel 1978 yılında ilk 16-bit mikroişlemci olan 8086′yı üretti. 8086 daha önceki 8080/8085 ürününe bazı yönlerle benzemesine karşın, iki işlemci ailesi birbiri ile uyumlu değildi. Bir yıl sonra 1979′da üretilen, 8086′nın 8-bit veri yoluna sahip sürümü olan 8088, 1981 yılında üretilen IBM PC mikrobilgisayarlarının ilk işlemcisi olmuştur. Kısa sürede endüstrinin 16-bit mikroişlemci standardı olan 8086/8088, günümüze kadar uzanan pek çok değişik ürünüyle , x86 ailesi diye adlandırılan mikroişlemci ailesinin çekirdeği (core) oldu.
İNTERNET İN HAYAT HİKAYESİ

İlk geniş alan ağı olan ARPANET 1960′lı yılların ortasında askeri amaçlarla ortaya çıktı. Nükleer bir savaş esnasında telefon hatlarının çoğunun tahrip olması durumunda bilgisayar iletişiminin sürdürülmesi amaçlanıyordu. Paul Baran, Rand Corp. adına paket-anahtarlamalı ağ fikrini gelişdi. Paket anahtarlamalı ağlarda, her mesaj küçük parçalara bölünür ve bu parçaların varış noktasına başarı ile ulaşıp orijinal mesajın oluşturulması sağlanır.

1969 yılında DARPA (Defense Advanced Projects Agency) Amerika'da örnek bir paket anahtarlamalı ağ oluşturulması için bir proje başlattı. Bu ağın adı ARPANET' dir. ARPANET, veri haberleşmesindeki tekniklerin öğrenilmesi amacı ile oluşturulmuştur. 1972, ağların ağı ortaya çıkmaya başladı. 40 bilgisayardan oluşan bir ARPANET gösterisi yapıldı. 1975 yılında başarılı bir biçimde ARPANET işlevsel bir ağ konumunu aldı, birçok organizasyon bu ağa katıldı.

1983 yılında, Internetworking Working Group (INWG) TCP/IP'ye temel halini verdi. TCP/IP protokolleri de askeri standart olarak (MIL STD) uyarlanmıştır. Aynı yıllarda Internet terimi yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. TCP/IP protokolünün Unix işletim sistemine eklenmesinin ardından, 1984 yılında DNS (Domain Name System) tanıtılmıştır. DNS' in tamamlanması 4 sene sürmüştür. 1985 yılında, NSFNET süper bilgisayarlar arası TCP/IP tabanlı ağın oluşturulup çalıştırılması için kuruldu.

eski ARPANET, MILNET ve daha küçük ARPANET (DDN: Defense Data Network) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. 1990 yılında ARPANET varlığını yitirmiştir.

İnternet orijinal ARPANET' den doğmuş, bağlantılı ağların dünya çapında bir koleksiyonudur. Bu ağlar değişik fiziksel ağlardan tek bir mantıksal ağa bağlantı için Internet protokolü (IP) kullanırlar.

İnternet'i başlangıçta yoğun olarak akademik dünya kullanmakla beraber, son yıllarda Internet bilgi çağı toplumlarının her kesimi için vazgeçilmez bir araç olmuştur.

İlk bilgisayarlardan bazılarının resimleri alttadır;

 

bil1.jpg

bil2.JPG

bil3.jpg

bil4.jpg

bil5.jpg

bil6.jpg

Kaynak: http://www.buzlu.org/?p=45

17.01.2008

Kitlesel hack eylemi

Kitlesel hack eylemi

Güvenlik firmalarından gelen raporlara göre internet büyük bir saldırı dalgasını büyük hasarla atlattı. 70 binden fazla sitenin etkilendiği bu saldırıda Microsoft SQL Server kullanan siteler hedef seçildi. Bu yazılımın içinde bulunan bir açığı kullanan saldırganlar bir yazılım yardımıyla rastgele adresler üstünde gezerek bu açığa sahip sitelere otomatik olarak sızmayı başardı. Kurbanlar arasında CA gibi veri güvenliği sunan firmalar bile bulunuyor. İşin ilginci 70 binden fazla siteyi etkileyen bu açığın Microsoft'un 2006 yılının Nisan ayında yayımladığı yamayı yüklemeyenler yüzünden gerçekleşmiş olması.

radikal

Cepteki projektör

Cepteki projektör

Yenilikçi ürünleriyle tanınan 3M firmasının geçtiğimiz hafta tanıttığı cep telefonuna entegre projektör aynı zamanda uzun yıllara dayanan bir hayalin gerçeğe dönüştüğü an olarak tarihe geçti. LED teknolojisini kullanan ve VGA kalitesinde (640x480 piksel) çözünürlüğe sahip projektör 4x3 santimetre boyutuyla her türlü mobil cihaza entegre edilebilecek kadar küçük. Böylece cep telefonumuza kaydettiğimiz video ve fotoğrafları duvarda dev boyutlarda izlemek de mümkün olacak. 3M, bu çözümün önümüzdeki aylarda kullanılmaya başlanacağını söylüyor.



radikal

E-posta güvenliğinin dört altın kuralı

İnternet üstünden kayıt olduğunuz siteler ve kullandığınız hizmetlerin tamamı e-posta adresinizle bağlantılı. Onu kaybetmek gerçek hayattaki birçok kayıptan beter. Önlemlerse gayet basit

İnternette kayıt olmanızı isteyen hizmetlerin sayısı arttıkça elektronik postanızın önemi de artıyor. Çünkü birçoğu onay için mutlaka gerçek adresinizi istiyor ve herhangi bir sebeple şifrenizi unuttuğunuzda hatırlamak için yine e-posta adresinizi kullanıyorsunuz. Ancak son dönemde yaşanan ve acı sonuçlar doğuran olaylara bakınca kullanıcıların adeta bir sanal maymuncuk haline gelen e-posta kutularını koruma konusunda en basit önlemleri bile almadığını gösteriyor.
Posta kutunuza girmeyi başaran birisinin sitelerin şifre hatırlatma bölümünü kullanarak hemen her üyeliğinizi ele geçirebileceğini ya da kapatabileceğini unutmamakta fayda var. Özetlemek gerekirse adresiniz, sanal âlemde sahip olduğunuz en değerli varlığınız. Ve işte onları koruyabilmek için alabileceğiniz 5 öncelikli tedbir.

1- Şifreyi iyi seçin
Herhangi bir amaçla e-posta hesabınıza girmek isteyenlerin ilk yapacağı şey farklı şifre kombinasyonları kullanarak denemeler yapmaktır. Bazı posta hizmetleri art arda yanlış şifre denemesi olduğunda şüphelenerek otomatik olarak hesabı belirli bir süre donduruyor. Ancak bu genel bir uygulama olmadığı için buna güvenmek de mantıklı değil. Dolayısıyla her şey için aynı şifreyi kullanıyorsanız bile en azından e-posta için mutlaka ayrı bir şifre kullanmayı ihmal etmeyin. Ayrıca sizi biraz tanıyan herkesin kolayca tahmin edeceği kelimeleri de şifre olarak seçmeyin. Örneğin isminiz ve doğum tarihiniz avcılar için en kolay lokmadır. Ama örneğin 1985 doğumlu Ahmet isimli birisinin 1985ahmet ya da ahmet1985 yerine ikisinin karışımı olan 1a9h8m5et gibi bir karışımı kullanması hem hatırlanabilir hem de 'düşman' için zor tahmin edilebilir bir seçimdir.
Korsanlar daha çok sözlük saldırısı yöntemini kullanır. Yani örneğin Türkçe ve İngilizce kelimeleri içeren dosyaları rakamlarla karıştırarak bir yazılım yardımıyla tek tek dener. Yani ahmet1985'e ulaşmak pek de uzun sürmez. Aynı sebepten dolayı a harfi yerine @ (at) ya da i yerine ! (ünlem) gibi semboller kullanmak sözlük kullanan saldırganların işini hayli zorlaştırır.
Son olarak şifrenizin 8 haneden az olmamasına özen gösterin. Ne kadar kısa olursa rastlantısal olarak ona ulaşmak da o kadar kolay olacaktır.

2- Her mektubu açmayın
Çoğunlukla büyüklerin çocuklara "tanımadığın kişilerle konuşma",
"bilmediklerine kapıyı açma" şeklindeki uyarılarını andırsa da bir e-postayı açmadan önce mutlaka düşünmekte fayda var. Özellikle sizinle hiçbir ilgisi olmayan kişilerden gelen şüpheli başlıklara sahip mektupları doğrudan silmek en akıllıca yöntemlerden biri olabilir. Çünkü hemen her gün bir tanesi beliren güvenlik açıkları yüzünden özellikle web tabanlı kimi e-posta hizmetlerinin şifreleri yollanan bir mektubun açılmasıyla bile karşı tarafa yollanabiliyor. XSS adı verilen bu yöntem sayesinde kısa süre önce birçok Gmail kullanıcısı mağdur edilmişti.

3- Çıkarken kapıyı kapayın
Birçok kullanıcı mektuplarını okuduktan sonra pencereyi kapattığı zaman hesaptan da çıkış yaptığını sanıyor ancak işin aslı öyle değil. Çünkü bazı hizmetlerde çıkış (logout) linkine tıklamadığınız sürece bir dahaki açılışta şifre sormadan doğrudan mektuplarınıza giriş yapılabiliyor. Özellikle paylaşarak kullandığınız bilgisayarlarda, internet kafe, şirket ya da okul gibi ortamlarda hangi hizmette olursa olsun çıkış yapmadan masanın başından kalkmamaya özen gösterin.

4- Sanal klavyeyi sevin
Klavyeye çok hâkim; şifrenizi bir çırpıda yazıyor olabilirsiniz ama pekâlâ kullandığınız bilgisayarda bütün bastığınız tuşları bir bir kaydeden bir virüs de olabilir. Kendinizi karşı tarafın yerine koyunca örneğin hotmail.com ya da falancabanka.com yazdıktan sonra girdiğiniz metinler kullanıcı adı ve şifreniz olacaktır. Bütün bunlar da olduğu gibi karşı tarafın eline düşecektir. Her işletim sisteminde yer alan sanal klavye bu konuda hayatınızı kurtarabilir. Windows için bunu Başlat / Programlar / Donatılar / Erişebilirlik menüsü altında bulabilirsiniz.
En azından şifrenizi buradan girmek bile bu planı etkisiz kılacaktır.

radikal

16.01.2008

Erkek adam bilgisayarı nasıl kullanır?

Eskiden erkeklerin, olmazsa olmazları vardı. Devir değişti; 'racon' artık sanalda..

* Silmek istediği bir dosyayı Shift+Del kombinasyonu ile siler, geri dönüşüm kutusu kullanmaz, tükürdüğünü yalamaz.

* Windows gezgini kullanmaz, aradığı dosyayı anında bulur.

* IP'sini gizlemez.

* Windows XPde bir hata olduğunda hata raporu göndermez, ispiyonculuk yapmaz, hoşgörülüdür.

* MS Office yardımcısını da diğer yazılımların Yardım menülerini kullanmaz.

* Bilgisayarcı kültürüne saygı gösterir. "Tek rakibim AMD", "Rahmetli de X386'ydı", "Bir sana hasretim bir de 3Ghz CPU hızına", "Windows'un ustasıyım, Linux'ın hastasıyım" gibi sözleri ağzından düşürmez.

* IMAC gibi renkli, cicili bicili bilgisayar kullanmaz.

* Görev zamanlayıcı kullanmaz, kafasına estiğinde defrag yapar.

* İnternette sörf yapmaz, olsa olsa tavla oynar.

* Antivirüsle, spyware ile uğraşmaz. Gerekirse format basar.

* Multimedya klavye kullanmaz.

* Laptopun dokunmatik faresini kullanmaz, normal fare takar.

* Işıklı-janjanlı kasa kullanmaz.

* Ekran koruyucu kullanmaz.

* Overclock yapamıyorum diye ağlamaz.

* Sistemi eski de olsa onu hor görmez, sahip çıkar.

* "Bilmiyordum yanlış yaptım PC bozuldu" demez. "Sinirlendim vurdum tekmeyi, bozuldu" der.

* Markalı PC almaz, kendi PC'sini kendi toplar.

* AMD 3000+'ı 2.6Ghz'e overclock ederken yanan işlemcisini servise götürdüğünde adam gibi doğruyu söyler, "abi açtım çalışmadı" demez. "Ne biçim işlemci bu, adam gibi overclock yapılmıyor" der.

* Bilgisayar ayarlarını kurcalamaktan kaçınmaz. Gerekirse bozar ama yine de kurcalar.

* Sınır tanımaz! ADSL limiti 3GB ise 2.9'da durmaz, sörfe devam eder.

* Hızlı yazayım derken yaptığı yazım yanlışlarını silmekle uğraşmaz, hemen Enter'a basıp gönderir.

* Sabit diskden, fandan, CPU'dan çıkan seslerle huzur bulur.

* Fedakar olur, yaz sıcağında kendisi boncuk boncuk terlese bile vantilatörü kasadan içeri doğru tutar.

* Mouse kullanmaz, klavyedeki hünerlerini her yerde gösterir.

* XP'sini Windows klasik temasıyla kullanır. Şekerci dükkanı gibi kullanmaz.

* Dial-up'ında "save password" demez, tüm şifrelerini hatırlar hepsi de farklıdır.

* My Pictures veya My Music klasörlerini kullanmaz, aksine siler.

* USB'den kahve ısıtıcı kullanır. Mutfağa gitmez. Kahvesini yudumlarken kullandığı ICQ'sunda yazışacak birini bulursa, klavyeyi on parmak kullanmak için kahve tutacağı olarak DVD-ROM'unu kullanır.

* Boş USB yuvası bırakmaz hepsini doldurur.

* Gecenin bi vakti bile olsa bilgisayar başında atletle şortla oturmaz.

* İşlem yapıyor ikonu olarak kum saati yoktur. Tesbih çeken, volta atan Kadir İnanır bakışlı insan modeli vardır.

* Yazılımların LITE sürümlerini kullanmaz.

* Ctrl+Alt+Delete ile uğraşmaz direkt reset atar.

* Sevdiği kızın adını ağaca değil, monitöre kazır.

* Ayna önünde değil, web cam yardımıyla monitör önünde tıraş olur.

* 128 MB USB bellek taşımaz, babalar gibi 80 GB sabit disk taşır.

* QuickFormat atmaz.

* Yamasını kendi yapar, internette yama aramaz.

* Bulduğu Windows açıklarını kendi kapatır.

* Sistemini power tuşuyla değil anakartın üzerinden kısa devre yaptırarak açar.

* Disket sürücüsünden vazgeçmez.

* Evinde evcil hayvan yerine virüs besler.

* Tıklamaz "basar".

* Pencereleri ve bilgisayarı fareyle kapatmaz, Alt+F4 kullanır.

* Renkli, cicili bicili Windows Media Player arayüzü yerine, siyah arayüzlü Winamp kullanır.

* Uzaktan yardım kullanmaz, hatalı bilgisayar nerdeyse oraya gider.

* Beta program kullanmaz.

* Optik sürücüyü asla tuşuyla kapatmaz, eliyle iter.

* IE'nin verdiği hatalara sinir olmaz onu bağrına basar yine kullanır.

* Klavye bozulduğunda çöpe atmaz oturur can yoldaşını tamir eder...edemezse ettirir

shiftdelete.net

15.01.2008

Bilgisayarınız yavaş mı?

O halde bu 4 programı hemen PC'nizden kaldırıp tekrar deneyin..

Bilgisayarınızı can çekiştiren 4 program yapılan anket neticesinde belirlendi.

İngilizce'de bu tür programlara "Elephantware" adı veriliyor. Adından da anlaşılabileceği gibi bu programlar yepyeni bilgisayarınızın size yavaş, çok yavaş, aşırı yavaş çalışıyor gibi görünmesine neden oluyorlar?

Download.com'un anket sonuçlarına göre suçlu 4 program belirlendi;

iTunes

Apple'a sormak gerekli. Alt tarafı tüm görevi medya yönetimi ve çalması olan bir uygulamayı bu kadar hanta yapan şey nedir? Gün geçtikçe daha da karmaşıklaşıyor, yüklemesi uzun sürüyor, görüntüsü çirkinleşiyor ve bellekte aşırı yer işgal ediyor. Güzel, dört dörtlük bir alternatifi de yok işin kötüsü.

Real Player

Real Player doğru adımları atmış olsaydı YouTube kadar popüler bir sistem olabilirdi. Onun yerine elimize herkesin nefret ettiği, sistemine yüklemek bile istemediği bir medya formatını destekleyen oynatıcı kaldı. Sürekli olarak ekranda uyarı kutuları görüntülemesi, size Rhapsody ve SuperPass satmaya çalışması da Real Player'ı kullanıcıların uzak durması gereken bir program haline getiriyor.

Internet Explorer

Tüm zamanların en büyük kavgasına hoş geldiniz. Hangi tarayıcı? Internet Explorer mı? Yoksa alternatifleri mi? IE 7.0 kesinlikle IE 6.0 sürümüne göre daha iyi, ancak bu bile programın itici yönlerini gizlemeye yetmiyor. Kavga devam edecek gibi görünüyor ama en azından eğer IE'den bıktıysanız Firefox kullanmayı deneyebilirsiniz.

Microsoft Outlook

Acaba Microsoft'un 2008'li yıllara geldiğimizden haberi var mı? Hem GMail hem de Yahoo Mail Microsoft'un en gözde e-posta uygulamasından daha hızlı çalışıyorlar hem de daha faza özellik içeriyorlar. Özellikle günümüzün en önemli derdi olan spam filtreleme konusunda da zayıf bir grafik çizen Outlook işyerinde kullanım aşamasında da gerek organizasyon gerekse zaman yönetimi konusunda kullanıcıların başına derde sokup duruyor. Oysa amacı onlara yardımcı olmak, hayatlarını kolaylaştırmak.

14.01.2008

Kapasite Birimleri

8 bit = 1 byte
1024 byte = 1 kilobyte (kB)
1024 kB = 1 megabyte (MB)
1024 MB = 1 gigabyte (GB)
1024 GB = 1 terabyte (TB)
1024 TB = 1 petabyte (PB)
1024 PB = 1 exabyte (EB)
1024 EB = 1 zettabyte (ZB)
1024 ZB = 1 yottabyte (YB)

7.01.2008

PDF to Word (Solid Converter)



PDF dosyalarını Word dosyasına dönüştürmek için kullanabileceğiniz bu programın 15 günlük deneme sürümünü denemenizi öneririm.

İndirmek için tıklayınız

1.01.2008